| 10 Görüntülenme | 32 dk tahmini okuma süresi

İCRA TAKİBİNDE USULSÜZ TEBLİGAT İLE KARŞILAŞILDIĞINDA YAPILMASI GEREKENLER
İCRA TAKİBİNDE USULSÜZ TEBLİGAT İLE KARŞILAŞILDIĞINDA YAPILMASI GEREKENLER
Usulsüz tebligat kanunda öngörülen şekil kurallarına aykırı olarak yapılan tebligattır. Tebligatın usulüne uygun yapılması, hukuki süreçlerdeki belirlilik ve güvenlik için oldukça önemlidir. Bu nedenle, tebligat işleminin usulüne uygun yapılması ve herhangi bir usulsüzlük durumunda doğru adımların atılması büyük önem taşımaktadır. İşte bu yazımızda, usulsüz tebligatın ne olduğunu, nasıl tespit edileceğini ve usulsüz tebliğ şikayetinde nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini detaylı bir şekilde ele alacağız.
I. TEBLİGAT NEDİR?
Tebligat, bir hukuki işlemin veya kararın ilgili taraflara yasal olarak bildirilmesi ve bu bildirimin resmi kayıtlara geçirilmesi sürecini ifade eder. Bu süreç, ilgili kişilerin hukuki haklarını kullanabilmeleri için önemlidir ve genellikle bir mahkeme kararı, idari bir emir veya benzeri hukuki belgelerin ilgili kişilere ulaştırılmasını içeren usuli bir işlemdir. Tebligatın usulüne uygun yapılması, hukuki sürecin adil ve düzenli işlemesini sağlamak için gereklidir.
Tebligat işlemleri, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve bu kanunun uygulamasına dair çıkarılan yönetmeliklerle düzenlenmiştir. Tebligatın usulüne uygun yapılması, kanun ve ilgili yönetmeliklerde belirtilen prosedüre göre gerçekleştirilmesini gerektirir. Bu düzenlemeler, tebligat işlemlerinin yasal geçerliliğini ve ilgili tarafların haklarının korunmasını sağlamak amacıyla yapılmıştır.
II. TEBLİGAT ÇEŞİTLERİ
7201 sayılı Tebligat Kanunu ve ilgili yönetmelikler, Türkiye'de tebligat işleminin nasıl yapılacağını düzenleyen temel hukuki metinlerdir. Bu kanun ve yönetmeliklerde belirtilen üç ana tebligat çeşidi şu şekildedir:
1.Kazai (Yargısal) Tebligat: Mahkemeler ve diğer yargı organları tarafından yapılan tebligatları kapsar. Tebligat Kanunu m.34-44 ve Tebligat Yönetmeliği m.56-66 arasında düzenlenmiştir.
2.İdari Tebligat: İdari makamlar tarafından yapılan tebligatları içerir. Tebligat Kanunu m.45-49 ve Tebligat Yönetmeliği m.67-70 arasında düzenlenmiştir.
3.Mali Tebligat: Vergi daireleri ve diğer maliye organları tarafından yapılan tebligatları ifade eder. Tebligat Kanunu m.50-51 ve Tebligat Yönetmeliği m.71-72 arasında düzenlenmiştir.
III. TEBLİGAT USULLERİ
Tebligat usulleri, tebligatın yasal olarak nasıl yapılacağını belirleyen yöntemlerdir. Tebligat Kanununa göre uygulanan başlıca tebligat usulleri şunlardır:
1.PTT Vasıtasıyla Tebligat: Bu usulde tebligatlar PTT aracılığıyla yapılır. PTT, tebligatı muhatabın adresine ulaştırır ve tebligatın yapıldığına dair belge düzenler.
2.Memur Vasıtasıyla Tebligat: Resmi bir memur tarafından yapılan tebligat usulüdür. Memur, tebligatı doğrudan muhataba veya yetkili bir kişiye iletir ve işlemi belgelendirir.
3.Doğrudan Tebligat: Tarafların birbirlerine doğrudan tebligat yapmalarını sağlayan usuldür. Bu usulde tebligatı yapan taraf, tebligatı doğrudan diğer tarafa ulaştırır ve bu işlemi bir tebliğ mazbatası ile belgelendirir.
4.İlan Yoluyla Tebligat: Muhatabın adresi bilinmiyorsa veya muhatap adresinde bulunmuyorsa kullanılan bir usuldür. Tebligat, resmi bir ilan aracılığıyla kamuoyuna duyurulur ve bu şekilde tebligatın yapıldığı kabul edilir. İlan yoluyla tebligat, son ilan tarihinden itibaren 7 gün sonra yapılmış kabul edilir. Bu süre, gerektiğine 15 güne kadar uzatılabilir.
5.Elektronik Tebligat: Elektronik ortamda, ilgili elektronik tebligat adreslerine gönderilerek yapılır. Tebligat muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen 5.günün sonunda yapılmış kabul edilir.
IV. TEBLİGAT NASIL YAPILIR?
Tebligat, muhatabın bilinen son adresine yapılır. Eğer bu adrese tebligat yapılamıyorsa, muhatabın adres kayıt sistemine kayıtlı yerleşim yeri, muhatabın son adresi sayılır ve tebligat buraya yapılır. Fakat kendisine tebliğ yapılacak kişinin başvurusu veya kabulü şartıyla her yerde tebligat yapılması mümkündür.
Tebliğ yapılacak kişiye yine de ulaşılamıyorsa, yeniden tebligat hazırlanarak ve gerekli şerhler düşülerek ilgili evrak muhtara, ihtiyar heyeti üyelerinden birine veya zabıtaya imza karşılığında verilir. Bu durumda memur, teslim alan kişinin adresini gösteren ihbarnameyi, muhatabın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebellüğ tarihi sayılır.
Muhatap adresini değiştirirse, yeni adresini hemen bildirmelidir. Bu durumda bundan sonra ki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılacaktır.
Tebligat bizzat muhatabın kendisine yapılır. Fakat muhatap adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerden birine yapılır. Ancak bu kişilerin görünüş itibariyle 18 yaşından aşağıda ve bariz bir şekilde ehliyetsiz olmamaları gerekir.
Vekil tarafından takip edilen işlerde tebligat mutlaka vekile yapılır. Eğer bir kişi birden fazla vekil ile temsil ediliyorsa tebligatın birine yapılması yeterlidir. Ama yine de tebligat birden fazla vekile yapılmışsa, tebliğ tarihi olarak ilkine yapılan tebligatın tarihi esas alınır. Avukata yapılacak tebligatın resmi çalışma gün ve saatleri içinde yapılması şarttır. Ayrıca avukata yapılacak tebligatın elektronik ortamda yapılması da zorunludur.
Tüzel kişilere yapılacak tebligatın tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılması esastır. Eğer birden fazla yetkili temsilci varsa, tebligatın herhangi birine yapılması yeterlidir. Yetkili temsilcilere ulaşılamaması veya tebligatı alamamaları halinde tebligat, tüzel kişinin diğer memur veya çalışanlarına yapılabilir.
V. USULSÜZ TEBLİGAT
Usulsüz tebligat en genel tanımıyla kanunda öngörülen şekil kurallarına aykırı olarak yapılan tebligattır. İcra hukuku kapsamında kalan tebligatlar yönünden de bir fark bulunmayıp, bunlar da Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılır. Dolayısıyla icra takibi sürecinde de yapılacak olan tebliğin usulüne uygun olması için Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olması gerekir.
Peki hangi hallerde tebligat usulsüz olacaktır ? Bu hallere birkaç örnek verelim:
- Mesela kanun koyucu muhatap adresinde bulunmadığında muhatap yerine aynı adreste tebligat yapılacak kişinin görünüşüne nazaran 18 yaşından aşağı olmaması ve bariz bir ehliyetsizliğinin bulunmaması gerektiğini söylemektedir. Eğer bu kurala uyulmadan bir tebliğde bulunulursa, tebliğ usulsüz olacaktır.
- Tebellüğ Edilecek Şahsın Hasım Olması Hâli: Tebligat Kanunu m.39 uyarınca kendisine tebliğ yapılması caiz olan kimselerin o davada hasım olarak ilgilerinin bulunması hâlinde muhatap namına kendilerine tebligat yapılamaz. Özellikle boşanma davası devam eden fakat aynı evde yaşamaya devam eden çiftler bakımından bu örnekle sıklıkla karşılaştığımızı söylemeliyiz. Zira bu hallerde tebliğ muhatap konumunda ki davacı kadın eş yerine davalı erkeğe yapılmaktadır ve bu da yapılan tebligatı usulsüz hâle getirmektedir.
- Tebliğ Sırasında Muhatabın Geçici Olarak Adreste Bulunmaması: Bu durumda tebliğ olunacak belgenin o yerin muhtarına bırakılması ve binanın kapısına ihbarname niteliğindeki bir kağıdın yapıştırılması gerekir. Eğer posta memuru tebliğ edilecek belgeyi muhtara bırakır fakat kapıya kağıdı yapıştırmazsa usulsüz tebligat olacaktır.
- Muhatabın Bilinen Son Adresinin MERNİS Adresi ile Aynı Olmaması: Bu durumda ise bilinen son adrese tebligat yapılması gerekirken doğrudan MERNİS'e kayıtlı adresine çıkarılan bir tebligat da usulsüz olacaktır.
VI. TEBLİGATIN YOKLUĞU İLE USULSÜZ TEBLİGAT ARASINDAKİ FARK
Tebligat işlemlerinin hiç yapılmaması hâlinde tebligatın yokluğu söz konusu olur. Örneğin muhataba tebligat kanunu gereğince tebligatın elektronik yolla yapılması gerektiği halde tebligat posta yoluyla yapılmış ise bu tebligat yok hükmündedir. Yokluk hâlinde usulsüz de olsa yapılmış bir tebligat bulunmadığından kanunun öngördüğü şekilde geçerli bir tebligat yapılması gerekir. Süreler ise yapılacak olan bu tebliğden sonra başlar. Bir diğer ifadeyle muhataba usulüne uygun tebligat yapılıncaya kadar dava veya takipte muhatap aleyhine bir karar verilemez.
Oysa ki tebligatın usulsüzlüğünde yeniden bir tebliğde bulunulması gerekmez. Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile muhatabı onu öğrenmişse tebligat geçerli sayılır. Hâliyle usulsüz tebligatın her zaman geçersiz olacağını söyleyemeyiz. Eğer muhatap tebliği öğrenmişse tebligat geçerli sayılır. Hemen akıllara şu soru gelebilir: Muhatabın tebliği öğrenip öğrenmediğini nereden bileceğiz? Bu durumda öğrenme, muhatabın kendi beyanına göre saptanır. Muhatap tebliği ne zaman öğrendiğini beyan ediyorsa tebliğ tarihi de o tarih olarak kabul edilmektedir.
Tebligat Yönetmeliği m.53/3 uyarınca muhatabın tebliği öğrendiği veya bunun muhatabın beyan ettiği tarihten daha erken bir tarih olduğu ileri sürülemez ve ispat edilemez. Ancak muhatap her ne suretle olursa olsun tebliğ evrakını veya davetiyeyi alır veya bunların içeriğini öğrenirse tebliği öğrenmiş sayılır. Şunu da belirtmek de fayda var ki eğer muhatap İcra Mahkemesi'ne başvururken bir tarih belirtmiş ancak başvuruyu takip etmesi adına sonradan bir vekil görevlendirmişse, vekil tarafından muhatabın İcra Hukuk Mahkemesi'ne başvururken ki belirtmiş olduğu tarih değiştirilemeyecektir.
Yargıtay'ın pek çok kararında belirtmiş olduğu üzere esas olan muhatabın bildirdiği öğrenme tarihidir. Muhatabın tebliği bildirilen tarihte değil de başka bir tarihte öğrendiği iddiası ancak yazılı bir belge ile ispat edilebilir. İspat için yazılı belge ise resmi ya da muhatapça imzası ikrar edilmiş belgedir. Eğer böyle bir belge ile öğrenme tarihinin esasında başka bir tarih olduğunu kanıtlanabiliyorsa ancak bu takdirde muhatabın beyanına itibar edilmeyecek ispat edilen tarih dikkate alınacaktır.
Peki muhatap şikayette bulunurken muhakkak bir öğrenme tarihi belirtmeli midir? Eğer belirtmezse ne olur? Muhatabın böyle bir zorunluluğu yoktur. Nitekim bu hususta önüne gelen olaylarda Yargıtay 'muhatabın şikayette bulunurken muhakkak bir öğrenme tarihi belirtme zorunluluğunun olmadığı' yönünde kararlar vermiştir. Dolayısıyla borçlunun şikayet dilekçesinde ödeme emrinin tebliği işleminin usulsüz olduğunu ileri sürmesi ve tebliğ tarihinin düzeltilmesini istemesi yeterli olacaktır. Tarih belirtmemiş olması şikayetin incelenmesine engel olmayacaktır. Bu şekilde yapılan bir şikayetten sonra borçlunun usulsüz tebliğden haberdar olma tarihi dosyada mübrez bilgi ve belgelere göre Mahkeme tarafından tespit edilir. Tespit edilecek bu tarih en geç şikayet veya dava tarihi olabilir. Yani Mahkemece tespit edilecek tarih mantıken de en geç usulsüzü tebligatı dile getiren dava veya beyan dilekçesinin verildiği tarih olacaktır.
Yargıtay'ın icra takiplerinde usulsüz tebligatlara ilişkin olarak dikkat ettiği hususlardan bir diğeri de öğrenme tarihinin tespiti bakımından borçlu vekilinin takip dosyasına vekaletname sunup sunmadığı ve bu vekaletnamenin İcra Müdürlüğü tarafından onaylanıp onaylanmadığıdır. Zira İcra Müdürlüğü tarafından vekaletnamenin onaylandığı tarihten itibaren borçlu vekili UYAP sorgu sisteminden tüm evraklara ulaşım olanağı elde eder. Bu sebeple borçlu vekili takip dosyasına vekaletname sunmuş ve bu vekaletname İcra Müdürlüğünce onaylanmış ise öğrenme tarihinin borçlu vekili tarafından sunulan vekaletnamenin onaylanma tarihi olduğu kabul edilmektedir.
VII. USULSÜZ TEBLİGAT ŞİKAYETİ NASIL YAPILIR ?
İcra takibi sürecinde usulsüz bir tebligat bulunduğunu tespit ettiğinizde nereye, ne zaman ve nasıl başvurulacaktır ? Öncelikle belirtmek gerekir ki tebliğ işleminin usulsüz olduğu iddiası şikayet yoluyla ileri sürülür. Tebliğin usulsüz olduğu ileri sürülmedikçe re'sen dikkate alınamayacaktır. Bu yüzden borçlu tebliğin usulsüzlüğünü şikayet yoluyla dile getirmelidir. Usulüne uygun bir şikayet başvurusu bulunmuyorsa İcra Hukuk Mahkemesi buna ilişkin bir karar veremez. Diğer yandan İcra Müdürlüğünce tebliğin usulsüzlüğü yönünde verilmiş bir karar da herhangi bir sonuç doğurmaz.
Sonuç olarak icra sürecinde tebliğde bulunulan ancak usulsüz olduğu tespit edilen tebligat işlemine karşı tebligatın usulsüz olduğunun öğrenildiği tarihten itibaren 7 gün içinde İcra Hukuk Mahkemesi'ne Şikayet yoluna başvurulması gerekmektedir. 7 günlük sürenin başlangıcı tebliğin yapıldığı tarih değil, tebligatın usulsüz olduğunun öğrenildiği tarihtir.
Örneğin ödeme emri borçluya 15/02/2025 tarihinde usulsüz olarak tebliğ edildi. Siz bu ödeme emrinin tebliği işlemini E- Devlet üzerinden 01/03/2025 tarihinde öğrendiniz. Bu durumda usulsüz tebligat şikayeti en geç 08/03/2025 tarihine kadar yapılmalıdır.
Tebliğ işleminin usulsüzlüğü iddiası her türlü delille ispat edilebilir. Ancak yazılı ispat gereken bir istisnayı belirtmekte fayda görüyoruz. Posta memuru tarafından düzenlenen tebligat tutanağı resmi merci tarafından düzenlenen belge niteliğinde olduğundan bu tutanağın aksi aynı güçte ve tutanağa denk yazılı bir belge ile ispat edilebilir.
Tebligatın usulsüz olduğunu öğrenme tarihine kadar geçen zaman içerisinde bazı durumlarda itiraz süresi geçmiş olmaktadır. İtiraz süresinin geçmiş olmasına binaen takip alacaklı tarafından kesinleştirilmiş ve hacizler konulmuş olacaktır. Böyle bir durumda kesinleştirme işleminin iptalini ve hacizlerin kaldırılmasını talep etmeliyiz. Nitekim ödeme emri tebligatının usulsüz olduğu durumda bu ödeme emrine dayanarak konulan hacizler zaten hükümsüz kalacaktır. Ayrıca yine şu hususu belirtmek gerekir ki Yargıtay son zamanlarda 'usulsüz tebligat şikayetinin kabulü durumunda hacizlerin kaldırılması için İcra Hukuk Mahkemesi kararının kesinleşmesinin beklenmesine gerek olmadığına' yönelik kararlar vermektedir. Dolayısıyla usulsüz tebligata binaen İcra Hukuk Mahkemesi'ne yapılan şikayet başvurusu, Mahkemece kabul edilirse kararın kesinleşmesi beklenmeden takip dosyasında mevcut hacizlerin kaldırılması talep edilebilecektir.
VIII. HACİZ İHBARNAME TEBLİĞLERİNDE USULSÜZLÜK
İİK m.89'da düzenlenen Haciz İhbarnamelerinin tebliğlerinde ki usulsüzlük hallerine ilişkin bir hususa değinmekte fayda görüyoruz. İİK m.89'un uygulanma sıklığı malum. Maddenin 1., 2. ve 3. fıkralarında sırasıyla üç haciz ihbarnamesinin gönderilmesinden söz edilir. Peki gelen bu haciz ihbarnamelerinden birinde mesela birincisinde usulsüz tebligat hali olduğunu varsayalım. Bu durumda süreç nasıl işleyecektir? Bu durumda usulsüz tebligat işlemine karşı şikayet yoluna gidilip, Mahkemece de haklı bulunulması halinde 89/1 haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinin, öğrenme tarihine göre düzeltilmesinin yanı sıra usulüne uygun 89/1 haciz ihbarnamesi tebliğ edilmeden 89/2 ve 89/3 haciz ihbarnamelerinin çıkarılamayacağına karar verilecektir.
Peki 89/1 haciz ihbarnamesi usulsüz tebliğ edilmesine rağmen arada geçen sürede 89/2 haciz ihbarnamesi tebliğe çıkarılmış ise ne olacaktır? Bu durumda ise ihbarname hükümsüz sayılacak ve ihbarnamenin iptaline karar verilecektir.
Son olarak uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir yanılmadan bahsederek yazımızı tamamlayalım. Alacaklı tarafından başvurulan takip yolu kapsamında gönderilen ödeme emrinin usulsüz tebliği halinde bu usulsüz tebligata yönelik şikayet yoluna mı yoksa ödeme emrine itiraz yoluna mı başvurulacak yoksa her iki yola da mı başvurulması gerekecektir? Uygulamada usulsüz tebligatın öğrenildiği günden itibaren 7 gün içinde yalnız şikayet yoluna başvurulduğu ancak ödeme emrine itiraz edilmediği görülmektedir. Ödeme emrine süresi içinde itiraz edilmemesi ise doğal olarak takibin kesinleşmesine yol açmaktadır. Kaldı ki bazı İcra Hukuk Mahkemeleri de normal itiraz yoluna başvurulmamış olduğu için şikayet yoluyla ödeme emrinin tebliğ tarihinin düzeltilmesinde şikayet edenin bir hukuksal yararı olmadığını kabul etmektedir. Ancak Yargıtay bu yönde karar veren Mahkemeler ile aynı kanaatte değildir. Yargıtay, 'borçlunun usulsüz tebligatı öğrendiğini bildirdiği tarihe göre takip şekli dikkate alınarak yetkili merciye itiraz edilmemiş olmasının tebliğ tarihinin düzeltilmesine engel olmayacağını' söyler. Ancak bu noktada bizim tavsiyemiz pratikte Mahkemelerin verebileceği farklı kararlarla karşılaşamamak adına mümkün ise hem ödeme emrine itiraz hem de usulsüz tebliğe karşı şikayet prosedürünün her ikisinin de birlikte yürütülmesidir.
IX. USULSÜZ TEBLİGATA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI
YARGITAY 12.HUKUK DAİRESİ 2013/18918 E. 2013/25691 K.
''...Alacaklı tarafından başlatılan genel haciz yoluyla takibe karşı borçlunun, ödeme emri tebligatının usulüne uygun yapılmadığını belirterek tebliğ tarihinin düzeltilmesi istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21/1. maddesinde; “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memuruna imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” hükmü yer almaktadır.
Madde bu haliyle iki hali birlikte düzenlemiştir. Bunlardan ilki “adreste bulunmama”, diğeri ise “tebellüğden imtina”dır.
Muhatabın adreste bulunmaması halinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiğini düzenleyen tebliğ tarihi itibariyle yürürlükte olan Tebligat Tüzüğünün 28. maddesinin birinci fıkrasında; “Muhatap veya adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclisi üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak kendisinin imzalaması gerekir.” hükmü öngörülmüştür.
Burada Tüzüğün 28. maddesi, tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklemiştir. Buna göre tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp, buna tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu şekilde, yapılan işlemin usulüne uygun olup olmadığı, hakim tarafından denetlenebilir.
Muhatabın tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte, kısa ya da uzun süreli ve geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve bunun tevsik edilmesi halinde ancak; maddede sayılanlardan, örneğin muhtara imza karşılığı tebliğ edilip, 2 numaralı fişin kapıya yapıştırılması ve komşunun durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir. Tahkikatta muhatabın adresten kesin olarak ayrıldığının ya da öldüğünün tespiti halinde ise Tüzüğün 28. maddesinin 2., 3., 4. fıkraları gereğince işlem yapılacaktır.
Bu itibarla, Tüzüğün 28. maddesinde öngörülen şekilde ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da alınmak suretiyle, şayet imzadan çekinmeleri halinde bu husus da belirtilerek; muhatabın adreste geçici olarak bulunmama sebebi ve tevziat saatlerinden sonra geleceği “tevsik edilmeden”, Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre yapılan tebligat işlemi geçersizdir. Zira bu belgeleme işlemi, devamı işlemleri belirlemesi yanında muamelenin doğru olup olmadığına karar verilmesi yönünden yardımcı olacak ve tebliği isteyen makam ve hakimin denetimini sağlayacaktır.
Tebligat Kanunu'nun 21/1. maddesine göre yapılan tebligatlarda tebliğ tarihi, fıkranın son cümlesinde açıkça belirtildiği üzere, iki numaralı fişin yani ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihtir. Tebliğ tarihinin bu şekilde belirlenmesi ve geçerli sayılabilmesi, tebliğ memurunun yukarıda açıklanan araştırmayı mutlaka yapmasına ve belgelemesine bağlıdır.
Somut olayda, 26/10/2010 tarihli ödeme emri tebliğ belgesinin incelenmesinde, muhatabın adreste bulunmama nedeni ve tevziat saatinden sonra geleceği tespit edilmeksizin ve yine haber bırakılan komşunun ismi şerh edilmeden tebligatın yapıldığı görülmektedir. Bu durumda, yukarıda açıklanan Tebligat Kanununun 21/1.maddesi ve tebliğ tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Tebligat Tüzüğünün 28.maddesi hükmünde yer alan hususlar yerine getirilmeksizin yapılan tebligat usulsüzdür.
Her ne kadar mahkemece, borçlunun adres kayıt sistemindeki adresine Tebligat Kanunu'nun 21.maddesine göre yapılan tebligat usulüne uygun kabul edilmiş ise de, ödeme emrinin tebliğ edildiği tarihte 6099 sayılı kanun ile Tebligat Kanununun 21.maddesine eklenen ikinci fıkra yürürlükte değildir. Kaldı ki, tebligat söz konusu değişiklikten sonraki tarihli olsa dahi, 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 23/8.maddesi uyarınca, tebligatın adres kayıt sistemindeki adrese yapılması durumunda buna ilişkin kaydın tebligat evrakı üzerine yazılması zorunludur. Bir diğer anlatımla, 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 21/2.maddesine göre tebligat yapılabilmesi için, tebliği çıkaran mercii tarafından, tebligat çıkarılan adresin, muhatabın, adres kayıt sistemindeki adresi olduğuna dair tebliğ evrakı üzerine kayıt düşülmesi zorunludur. Şikayete konu tebliğ evrakında bu yönde bir kayıt da yoktur.
Borçlunun şikayet dilekçesinde belirttiği tarihten daha önce takibi öğrendiğine ilişkin mahkemenin kabulünün değerlendirilmesine gelince: 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 32.maddesi gereğince, tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğ işleminden haberdar olmuş ise geçerli sayılır. Şikayetçinin bildirdiği öğrenme tarihi esas olup, bu tarihin aksi karşı tarafça ancak yazılı belge ile ispatlanabilir. Hukuk Genel Kurulunun 12/02/1969 tarih ve 1967/172-107 sayılı kararında da benimsendiği üzere beyan edilen öğrenme tarihinin aksi tanık beyanıyla ispat edilemez.
Şikayete konu olayda, alacaklı vekilinin 26/05/2011 tarihinde icra dosyasına 1.800,00 TL'nin haricen tahsil edildiğini beyan etmesi ve beyan edilen miktara ilişkin tahsil harcını yatırması, borçlu tarafından yapılan bir işlem olmayıp, beyan edilen tarihten daha önce tebligatı öğrendiğinin kabulü için yeterli değildir.
O halde, mahkemece, borçlu tarafından beyan edilen tarihe göre İİK.nun 16/1.maddesi gereğince yasal yedi günlük sürede yapılan ödeme emri tebliğinin usulsüzlüğüne ilişkin şikayetin kabulü ile tebliğ tarihinin düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddi isabetsizdir.
Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA)...''
YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİ 2021/14300 E. 2022/11850 K.
''...Dava, imar uygulaması sırasında bedele dönüştürülen davacı payına takdir edilen karşılığın artırılması istemine ilişkindir.
Mahkemece uyulan bozma kararı gereğince inceleme ve işlem yapılarak davanın usulden reddine karar verilmiş; süresi içerisinde taraflarca temyiz edilmediğinden bahisle 10.09.2019 tarihinde kesinleştirilen karar, davacılar vekilince temyiz edilmiştir.
Vekil ile takip edilen davalarda vekaletnamenin ibrazını düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 76 ncı, vekâletnamesiz dava açılması ve işlem yapılması halini düzenleyen HMK’nın 77 nci ve dava şartlarını düzenleyen HMK’nın 114/f maddeleri uyarınca usulüne uygun düzenlenmiş vekaletnamenin dosya içerisinde bulunması zorunludur.
Dosya içerisinde yapılan incelemede; davacılar tarafından düzenlenen 23.09.2014 tarihli “Süreli Vekaletname” ile gereken tüm işlemleri yapması amacıyla Av. ...’ın vekil tayin edildiği, ancak bahsi geçen bu vekâletnamenin “İşbu vekaletname 23.09.2016 günü mesai bitimine kadar geçerlidir.” şeklinde hüküm içerdiği ve vekâletnamede belirtilen sürenin sona ermesine karşın vekilin yeni bir vekâletname sunmaksızın görevine devam ettiği bu tarihten sonra davacı asillere tebligat yapılması gerekirken, vekalet ilişkisi sona eren vekile tebligatlar çıkartılmak suretiyle bozma ilamı sonrası yargılamanın devam ettiği ve kararın kesinleştirildiği anlaşıldığından, yapılan tebligat usulsüz olup karar kesinleşmemiştir.
Kesinleşme şerhi verilerek kararın şeklen kesinleştirilmiş olması yasal olarak kesinleştiği anlamına gelmez. Bu nedenle, usulsüz tebligat sonucu verilen 10.09.2019 tarihli kesinleşme şerhinin kaldırılmasına karar verildikten sonra yapılan incelemede;
Dava, imar uygulaması sırasında bedele dönüştürülen davacı payına takdir edilen karşılığın artırılması istemine ilişkindir.
Davacılar tarafından düzenlenen 23.09.2014 tarihli “Süreli Vekaletname” ile, gereken tüm işlemleri yapması amacıyla Av. ...’ın vekil tayin edildiği, ancak bahsi geçen bu vekâletnamenin “İşbu vekâletname 23.09.2016 günü mesai bitimine kadar geçerlidir.” şeklinde hüküm içerdiği ve vekâletnamede belirtilen sürenin sona ermesine karşın vekilin yeni bir vekâletname sunmaksızın görevine devam ettiği bu tarihten sonra davacı asillere tebligat yapılması gerekirken, vekâlet ilişkisi sona eren vekile tebligatlar çıkartılmak suretiyle bozma ilamı sonrası yargılamanın devam ettiği anlaşılmış olup, temyiz dilekçesine ekli vekâletname uyarınca vekilleri Av. ...’a usulüne uygun olarak tebliğ edilip yargılama devam olunması ve taraf teşkili sağlandıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde taraf teşkili sağlanmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması,
Doğru görülmemiştir.
Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’un 428. maddesi gereğinde BOZULMASINA...''
YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ 2019/11629 E. 2020/3376 K.
''...7201 sayılı Kanun'un 32.maddesi gereğince tebliğ, usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğ işleminden haberdar olmuş ise geçerli sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi olarak kabul edilir. Görüldüğü üzere, usulsüz yapılan tebliğ, mutlaka batıl olmayıp, muhatap tarafından öğrenildiği tarihte geçerli olacaktır (HGK'nun 05.06.1991 tarih, 1991/12-258 E.-1991/344 K. sayılı kararı). Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için ise usulsüz de olsa bir tebligatın varlığı ön koşuldur.
Öte yandan, tebliğ işleminin usulsüzlüğü iddiasının yasal dayanağı İİK'nun 16. Maddesi olup, bu yöndeki şikayetin, aynı maddenin 1. fıkrası uyarınca usulsüz tebliğ işleminin öğrenildiği tarihten itibaren 7 gün içerisinde icra mahkemesine yapılması zorunludur.
Öğrenme tarihinin belirlenmesi açısından şikayetçi borçlunun bildirdiği tarih esas olup, bu tarihin aksi karşı tarafça ancak yazılı belge ile ispatlanabilir. Hukuk Genel Kurulu'nun 12.02.1969 tarih ve 1967/172-107 sayılı kararında da benimsendiği üzere beyan edilen öğrenme tarihinin aksi tanık beyanıyla ispat edilemez.
Somut olayda, borçlulardan ...'ye gönderilen ve 20.03.2018 tarihinde tebliğ edilen ödeme emri tebliğ mazbatasının incelenmesinde; haber bırakılan komşunun kim olduğuna dair hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Söz konusu tebligat bu hali ile 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21/1. maddesi ile Tebligat Yönetmeliği hükümlerine uygun yapılmadığından usulsüzdür. UYAP sorgu sisteminden yapılan incelemede ise; borçlu vekili Av. ...’ın 04.05.2018 tarihinde takip dosyasına vekaletname sunduğu, vekaletnameyi aynı tarihte harçlandırdığı, icra müdürlüğü tarafından vekaletnamenin 07.05.2018 tarihinde onaylandığı, bu tarihten itibaren borçlu vekilinin Uyap sorgu sisteminde bulunan tüm evraklara erişim imkanı elde ettiği, itirazın ise yasal 7 günlük itiraz süresinden sonra, yani 11.06.2018 tarihinde yapıldığı görülmektedir.
O halde, bölge adliye mahkemesince, ıttıla tarihinin, borçlu vekili tarafından sunulan vekaletnamenin onaylanma tarihi olan 07.05.2018 olarak kabulü ile ödeme emri tebliğ işleminin usulsüz olduğuna yönelik 11.06.2018 tarihli şikayetin süreden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir...''
YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ 2019/8563 E. 2020/5245 K.
''...Borçlu hakkında genel haciz yoluyla ilamsız icra takibi yapıldığı, örnek 7 nolu ödeme emrinin borçluya 03.04.2018 tarihinde tebliğ edildiği ve borçluya ait banka hesapları ile taşınmazlarına haciz konulduğu, borçlunun ise icra mahkemesine yaptığı başvuruda, ödeme emri tebliğ işleminin usulsüzlüğü hususunda şikayette bulunduğunu ve ödeme emri tebliğ tarihinin 18/05/2018 tarihi olarak düzeltildiğini, itirazı üzerine takibin durduğunu ve hacizlerin kaldırıldığını ancak alacaklı vekilinin talebi üzerine banka hesapları ile taşınmazlarına yeniden konulan hacizlerin kaldırılması talebinin icra müdürlüğünce usulsüz tebligat şikayetinin kabul kararının kesinleşmediği gerekçesi ile reddedildiğini ileri sürerek usul ve yasaya aykırı icra müdürlüğünün 13/09/2018 tarihli kararının iptali ile hacizlerin kaldırılmasını talep ettiği, ilk derece mahkemesince; şikayetin kabulü ile hacizlerin kaldırılmasına karar verildiği, kararın alacaklı vekilince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile hacizlerin geçerli olup olmadığının usulsüz tebligat şikayetinin kabul kararının kesinleşmiş olmasına bağlı olduğu gerekçesi ile şikayetin reddine hükmedildiği, kararın borçlu vekili tarafından temyiz edildiği görülmektedir.
İİK'nun 37. maddesi; "İcra emrinde yazılı müddet geçtiği halde borcunu ödemeyenlerin malları haczolunur yahut borçlu iflasa tabi eşhastan olupta alacaklı isterse yetkili ticaret mahkemesince iflasına karar verilir" hükmünü amirdir.
İİK.'nun 78. maddesi gereğince, takibin şekline göre, borçluya ödeme emri tebliğ edilip, ödeme emrindeki müddet geçtikten sonra alacaklı haciz talep edebilir.
Tebligatın usulsüzlüğünün tespiti ve dolayısıyla tebliğ tarihinin düzeltilmesi durumunda, haciz uygulamasına başlanacağı tarih, mal beyanında bulunma tarihi veya varsa kesinleşmeden önce konulan hacizlerin kaldırılabileceği nedenleriyle borçlunun şikayette hukuki yararı vardır (HGK'nun 27.06.2001 tarih ve 2001/12-543 E. - 2001/560 K. Sayılı kararı).
Kural olarak icra mahkemesi kararlarının uygulanması için kesinleşmesi gerekmez. İcra Mahkemesi kararları verildikleri tarih itibariyle hüküm ve sonuç doğurur. Ayrıca usulsüz tebligat şikayetlerine ilişkin kararların infazı için kesinleşmesi gerektiğine dair özel yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır.
Somut olayda; mahkemece, borçlunun aynı mahkemenin 2018/301 E.-2018/432 K. Sayılı dosyasında ödeme emri tebligatının usulsüzlüğüne yönelik olarak şikayette bulunduğu, bu dosyada şikayetin kabulü ile tebliğ tarihinin 18/05/2018 tarihi olarak düzeltilmesine karar verildiğine göre, ödeme emri tebliğ işleminin usulsüz olması nedeniyle takip kesinleşmeyeceğinden, bu tarihten önceki hacizlerin hükümsüz kaldığının kabulü gerekir. Ödeme ve icra emrinde belirtilen ödeme süresi geçmedikçe, alacaklı tarafça haciz istenemeyeceği gibi, bu koşullar oluşmadan önce konulan hacizler de geçersizdir.
Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesi kararında Dairemizin bazı içtihatlarına atıfta bulunulmuş ise de, Dairemizin istikrarlı uygulamalarına göre icra mahkemesi kararlarının uygulanması yönünden, kararın kesinleşmesinin gerekmediği, usulsüz tebligat şikayetinin de bu kapsamda olduğu; Bölge Adliye Mahkemesi kararında belirtilen farklı yöndeki kararların ya somut olayın özelliğinden ya da temyiz edenin sıfatından kaynaklanmış olabileceği anlaşılmakla; henüz haciz isteme hakkı doğmadan borçlunun malvarlığına ve 3. kişilerdeki alacaklarına yönelik olarak gerçekleştirilen hacizlerin yasal dayanağı kalmadığından, takibin kesinleşmesinden önce uygulanan hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesince, alacaklı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir...''